Jump to content

Hristiyanlık


Önerilen İletiler

Oluşturuldu: (düzenlendi)

spacer.png

 

Bakire Meryem İsa Mesih'i kucağında tutuyor.

Hristiyanlığın doğuşu
Hristiyanlığın doğuşu günümüzde hala kimin ilk Hristiyan olduğu konusunda tartışılıyor, şu anda kesin olarak sadece üç kişinin ilk Hristiyan olduğu düşünülüyor(Vaftizci Yahya, İsa Mesih, Tyanalı Apollonius). Dört Sinoptik İncil'de yazanlara göre ilk Hristiyan İsa Mesih olarak geçmektedir fakat bazı din adamları bunu reddetmektedir. İsrail Kudüs'te İsrailoğulları soyundan gelen Vaftizci Yahya'nın gökten gelen bir ses ile Hristiyan olmasıyla doğmuştur. Vaftizci Yahya, hem Anne hem de Baba tarafından Kohen soyundan gelen bir insandı, hem Roma vatandaşı hem de Yahudi idi. Kitab-ı Mukaddes'de sadece çekirge ve yaban balıyla beslendiği, aynı zamanda deriden yapılmış bir cübbe giydiği yazmaktadır. İsa'nın Mesih ve Peygamber olacağını insanlara önceden haber vermiştir. Kendisi İsa'yı vaftiz eden, Mesih ve Hristiyan yapan kişidir. Kur-an'ı Kerim'de Peygamber olarak geçmektedir. Roma İmparatorluğunun verdiği yakalama emri ile yakalanmış ve İmparatorluğun karşısında çıkarıldığı mahkeme kararıyla idam edilmiştir. Kısacası; Vaftizci Yahya, Hristiyanlığın yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.

İsa Mesih
Hz.İsa yani İsa Mesih MÖ 4 yılında doğmuştur, doğumu bir Ahır içinde gerçekleşmiştir fakat Annesi olan Bakire Meryem bir mucize sayesinde babası olmadan yani herhangi bir dölleme olmadan İsa Mesih'i dünyaya getirmiştir. İsa Mesih henüz bir yaşındayken akıcı bir şekilde konuşabiliyormuş, bu sadece birçok mucizelerinden bazılarıdır. Bir gün çocuk İsa Mesih, Yahudi bir din adamıyla karşılaşır ve aralarında sohbet etmeye başlarlar, sohbetin ilerleyen dakikalarından aralarında şöyle bir diyalog geçer;

Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa’nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O’na, “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sordu.
 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’ 
 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”

  Din bilgini İsa’ya, “İyi söyledin, öğretmenim” dedi. “ ‘Tanrı tektir ve O’ndan başkası yoktur’ demekle doğruyu söyledin. İnsanın Tanrı’yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, bütün yakmalık sunulardan ve kurbanlardan daha önemlidir.”

  İsa onun akıllıca yanıt verdiğini görünce, “Sen Tanrı’nın Egemenliği’nden uzak değilsin” dedi.
 Bundan sonra kimse O’na soru sormaya cesaret edemedi. - Markos 12:28-34

Din adamı bu diyalogtan sonra çocuk İsa Mesih'e soru sormadı ve çekip gitti, çocuk İsa ise ailesinin yanına döndü. İsa, yetişkin bir birey olduğunda şifacılık ile uğraşıyordu. Engelli bir adamı eski sağlığına kavuşturması, Cinler tarafından ele geçiren bir adamın içinden cin çıkarmak, Felçli olan adamı eski sağlığına kavuşturması, İki kör adama görme yetisi kazandırma gibi çeşitli mucizeleri vardır. Günlük hayatında şifacılık ile uğraşırken Vaftizci Yahya ile tanışır ve onunla vakit geçirip onun anlattıklarını dinler, anlattıklarını mantıklı ve doğru bulup tövbe eder, ardından da Vaftizci Yahya tarafından Ürdün Nehri'nde Vaftiz edilip Hristiyan olur. Hristiyanlık hakkında vaaz verip insanların tövbe edip Hristiyanlığa sürüklemesi ve "halkı isyana teşvik etmek amacı"  nedeniyle Roma İmparatorluğu tarafından sorgulanır, işkence edilir ve çarmıha gerilip öldürülür. Ölümünden üç gün içinde göğe yükselmiştir ve Tanrı, İsa'ya kanı ile Hz. Adem'in borcunu ödediğini söylemiştir. Üç gün sonra İsa dirilir ve bunlar gerçekleşir;

Aynı gün öğrencilerden ikisi, Yeruşalim’den altmış ok atımı uzaklıkta bulunan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler. Bütün bu olup bitenleri kendi aralarında konuşuyorlardı. Bunları konuşup tartışırlarken İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı. 16 Ama onların gözleri O’nu tanıma gücünden yoksun bırakılmıştı.
  İsa, “Yolda birbirinizle ne tartışıp duruyorsunuz?” dedi.
 Üzgün bir halde, oldukları yerde durdular. 18 Bunlardan adı Kleopas olan O’na, “Yeruşalim’de bulunup da bu günlerde orada olup bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?” diye karşılık verdi.
 İsa onlara, “Hangi olup bitenleri?” dedi.
 O’na, “Nasıralı İsa’yla ilgili olayları” dediler. “O adam, Tanrı’nın ve bütün halkın önünde gerek söz, gerek eylemde güçlü bir peygamberdi. Başkâhinlerle yöneticilerimiz O’nu, ölüm cezasına çarptırmak için valiye teslim ederek çarmıha gerdirdiler; oysa biz O’nun, İsrail’i kurtaracak kişi olduğunu ummuştuk. Dahası var, bu olaylar olalı üç gün oldu ve aramızdan bazı kadınlar bizi şaşkına çevirdiler. Bu sabah erkenden mezara gittiklerinde, O’nun cesedini bulamamışlar. Sonra geldiler, bir görümde, İsa’nın yaşamakta olduğunu bildiren melekler gördüklerini söylediler.  Bizimle birlikte olanlardan bazıları mezara gitmiş ve durumu, tam kadınların anlatmış olduğu gibi bulmuşlar. Ama O’nu görmemişler.”
  İsa onlara, “Sizi akılsızlar! Peygamberlerin bütün söylediklerine inanmakta ağır davranan kişiler! 26 Mesih’in bu acıları çekmesi ve yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?” dedi. Sonra Musa’nın ve bütün peygamberlerin yazılarından başlayarak, Kutsal Yazılar’ın hepsinde kendisiyle ilgili olanları onlara açıkladı.
  Gitmekte oldukları köye yaklaştıkları sırada İsa, yoluna devam edecekmiş gibi davrandı. Ama onlar, “Bizimle kal. Neredeyse akşam olacak, gün batmak üzere” diyerek O’nu zorladılar. Böylece İsa onlarla birlikte kalmak üzere içeri girdi.
  Onlarla sofrada otururken İsa ekmek aldı, şükretti ve ekmeği bölüp onlara verdi.  O zaman onların gözleri açıldı ve kendisini tanıdılar. İsa ise gözlerinin önünden kayboldu.  Onlar birbirine, “Yolda kendisi bizimle konuşurken ve Kutsal Yazılar’ı bize açıklarken yüreklerimiz nasıl da sevinçle çarpıyordu, değil mi?” dediler.
 Kalkıp hemen Yeruşalim’e döndüler. Onbirler’i ve onlarla birlikte olanları toplanmış buldular.  Bunlar, “Rab gerçekten dirildi, Simun’a görünmüş!” diyorlardı.  Kendileri de yolda olup bitenleri ve ekmeği böldüğü zaman İsa’yı nasıl tanıdıklarını anlattılar. -Luka:24

spacer.png

 

İsa Mesih

İsa Mesih'in öğretisi

  1. İsa Mesih, mistik bir Yahudi ve maneviyatla dolu bir peygamberdi
    İsa Mesih mucizevi bir hekim ve şifa dağıtıcıydı:Kefarnahum’a girdiler. Şabat Günü İsa havraya gidip öğretmeye başladı.  Halk O’nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu. Tam o sırada havrada bulunan ve kötü ruha tutulmuş bir adam, “Ey Nasıralı İsa, bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalı’sın sen!”
      İsa, “Sus, çık adamdan!” diyerek kötü ruhu azarladı.  Kötü ruh adamı sarstı ve büyük bir çığlık atarak içinden çıktı.
      Herkes şaşıp kaldı. Birbirlerine, “Bu nasıl şey?” diye sormaya başladılar. “Yepyeni bir öğreti! Kötü ruhlara bile yetkiyle buyruk veriyor, onlar da sözünü dinliyor.”  Böylece İsa’yla ilgili haber, Celile bölgesinin her yerine hızla yayıldı.
      İsa havradan çıkar çıkmaz, Yakup ve Yuhanna ile birlikte Simun ve Andreas’ın evine gitti.  Simun’un kaynanası ateşler içinde yatıyordu. Durumu hemen İsa’ya bildirdiler.  O da hastaya yaklaştı, elinden tutup kaldırdı. Kadının ateşi düştü, onlara hizmet etmeye başladı.
      Akşam olup güneş batınca, bütün hastaları ve cinlileri İsa’ya getirdiler.  Bütün kent halkı kapıya toplanmıştı.  İsa, çeşitli hastalıklara yakalanmış birçok kişiyi iyileştirdi, birçok cini kovdu. Cinlerin konuşmasına izin vermiyordu. Çünkü onlar kendisinin kim olduğunu biliyorlardı.
      Sabah çok erkenden, ortalık henüz ağarmadan İsa kalktı, evden çıkıp ıssız bir yere gitti, orada dua etmeye başladı.  Simun ile yanındakiler İsa’yı aramaya çıktılar.  O’nu bulunca, “Herkes seni arıyor!” dediler.
      İsa onlara, “Başka yerlere, yakın kasabalara gidelim” dedi. “Oralarda da Tanrı sözünü duyurayım. Bunun için çıkıp geldim.”  Böylece havralarında Tanrı sözünü duyurarak ve cinleri kovarak bütün Celile bölgesini dolaştı. -Markos:1 
    İsa Mesih bir Hikmet peygamberiydi:Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem paraya kulluk edemezsiniz. -Luka:16
    İsa Mesih bir toplum peygamberiydi: İsa tapınakta bağış toplanan yerin karşısında oturmuş, kutulara para atan halkı seyrediyordu. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı.  Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı.
     İsa öğrencilerini yanına çağırarak, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı. Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi.” -Markos:12 
    İsa Mesih bir hareket lideriydi 

Pavlus
Pavlus, İsrailoğulları soyundan gelen Yahudi bir misyonerdir. Roma'nın henüz ikiye ayrılmadan önce Paganizm inanışına sahip olan Roma'da Paganizm'i reddeden kişileri kırbaçlıyordu, aniden bir ışık süzmesi ile Pavlus ve bütün adamları bayıldı ve Pavlus, Tanrı ile konuştu. Tanrı ile konuşmasından sonra tövbe etti ve Hristiyan oldu, Pavlus'u artık daha kötü günler bekliyordu.  Pavlus, Hristiyan olduktan sonra İsa Mesih'in vaazları ve öğretilerini Roma'da yaymaya başladı ve çoğu kişiyi Hristiyanlığa doğru sürükledi. Bunu duyan Roma İmparatorluğu Pavlus hakkında ölüm emri çıkardı ve Pavlus uzun süren bir işkencenin ardından idam edildi.

spacer.png

 

Pavlus'un bir fotoğrafı

Katolikler
Katolik, Hristiyanlıkta çıkan ilk ana Mezheptir, inananı en çok olan Mezheptir. Katolikler azizlere ve Meryem'e diğer kiliselerden daha fazla kutsiyet verir,
sadece erkekler papaz olabilirler, evlenemezler, cinsel ilişkide bulunamazlar, Katolik Kilisesi boşanmaya, kürtaja ve suni döllenmeye karşıdır. Günah itirafı çok önemli bir yer tutar. Katolik Kiliseleri çok gösterişli değildir, oldukça sade yapılara sahiptirler. Genellikle mimari yapılar, heykeller, tablolar ve süslemeler vardır. 

spacer.png

 

Katolik Kilisesi

Ortodoksluk
Ekümenik Konsillerde tartışma çıkması sonucu ortaya Ortodoksluk mezhepi çıkmıştır, Katolikten sonra gelir. Kilise yapıları Katolik Kiliselerine göre daha ihtişamlıdır. Katoliklerin aksine bebek vaftizi sakramentini savunurlar. Ek olarak Teslis'te(Baba-Oğul-Kutsal Ruh) üçlemesindeki Baba'ya daha çok vurgulama yaparlar. Evlerinin bir köşesini İsa Mesih için ayırırlar ve orayı bütünleşme-dua etmek için kullanırlar. Ortodoks Kiliselerinde genellike tablolar ve figürler vardır.

 

 

 

Aforoz edilmek

Latince’si excommunicatio olan aforoz Türkçe’ye, Yunanca “dışarıda bırakma, dışarı çıkarma, kovma” mânalarına gelen aphorozein sözünden geçmiştir. Topluluğun, kendisine karşı olanlarla ilgili bir savunma vasıtası olan “cemaatten çıkarma” cezasına bütün eski dünya kavimlerinde rastlanmaktadır. Kitâb-ı Mukaddes’te lânetleme ve beddua, bazı sosyal haklardan mahrum etme cezasından önce gelir. Cemaatten çıkarma ise ikinci derecededir. Zira lânetlenme, gözden düşmeye ve tecrit edilmeye kâfi sebep teşkil etmektedir. Yahudiliğin ilk dönemlerinde, ahdi bozan ve ahd kanunlarını çiğneyen, Allah’ın lânetiyle cezalandırılmıştır (bk. Levililer, 26/14-39; Tesniye, 27/14-26). Cemaatten kovma (aforoz) ise Ezra zamanında bağımsız bir müessese haline gelmiştir. Bâbil esareti döneminde putperestlerle evlenenler boşanmaya zorlanmış, kabul etmeyenler hem mülklerini kaybetme, hem de cemaatten çıkarılma ile tehdit edilmiştir (bk. Ezra, 10/8). İlk defa hahamlar (rabbâniyyûn) tarafından uygulanan sinagogdan uzaklaştırma işlemiyle bu ceza kesin şeklini almıştır. Söz konusu ceza Talmudcular (Amoraîm) zamanında (m.s. 200-500) üç şekilde ortaya çıkmıştır: 1. Nezifa. Fazla önemli olmayan yasakların çiğnenmesi sebebiyle verilen kınama cezası. 2. Niddûî (küçük aforoz). Cemaatle münasebeti yasaklayan, yas tutmaya mecbur eden ceza. 3. Herem (büyük aforoz). Kişinin suç işlemekte ısrar etmesi durumunda uygulanan ve toplumdan atılmayı gerektiren süresiz ceza. Bununla birlikte milâttan sonra 70 yılından itibaren, dinden dönenlerin ve sapıkların süresiz olarak cemaatten çıkarıldığı bilinmektedir (bk. K. Mörsdorf, EF, II, 113). Hatta ünlü filozof Spinoza, yahudi kutsal kitaplarının orijinalliği hususunda şüphelerini dile getiren eserler yazdığı için aforoz edilmişti. Reformcu Mendelssohn, ancak XVIII. yüzyılda topluluktan çıkarma cezasına karşı çıkabilmiştir.

Aforoz cezası Hıristiyanlığa Yahudilik’ten geçtiği, dolayısıyla temeli Tevrat’a kadar indiği halde ilk kiliseler bu cezanın kaynağını, Hz. Îsâ’nın günahkâr biri hakkındaki şu sözlerine dayandırırlar: “Kardeşçe nasihatleri kabul etmeyi reddeden herhangi bir kişi kiliseye bildirilmeli, kiliseyi de dinlemeyi reddetmesi halinde putperest ve vergi tahsildarı olmaya mahkûm edilmelidir” (Matta, 18/15-17). Pavlus da mahremiyle zina yapan kişi hakkındaki hükmünü belirtirken bunu önce beddua şeklinde ifade eder, sonra da cemaatten atılmasını ister (bk. Korintoslular’a I. Mektup, 5/2-6, 13). Ancak havâriler döneminden sonra lânetleme önemini yitirmiş ve zamanla bu ceza sadece cemaatten çıkarma şeklinde uygulanmıştır. Aforozun karşılığı olan excommunicatio tâbirine ise ilk defa dördüncü yüzyılın sonlarında rastlanmaktadır. Bu dönemde aforoz, cemaatten tamamıyla çıkarma şeklinde değil, ıslah gayesiyle ve tövbe etmesi halinde suçluyu tekrar cemaate alma tarzında uygulanmıştır. XII. yüzyılda, “küçük aforoz” (excommunicatio minor) ve “büyük aforoz” (excommunicatio major) ayırımı yapılmış, birincisi suçluyu sadece dinî merasimlere katılmaktan alıkoyduğu halde, ikincisi cemaatten ve cemaatle ilgili bütün sosyal haklardan mahrum etmiştir. Daha sonraki kilise hukukunda bu ayırım kaldırılmıştır (bk. K. Mörsdorf, EF, II, 117).

Aforoz cezasını ancak papalar yahut piskoposlar veya ruhanî meclisler verebilir. Bir piskopos, yalnız kendi ruhanî dairesi içinde yaşayanlar için, papalarla ruhanî meclisler ise bütün hıristiyanlar için aforoz ilân edebilirler. Son kilise kanununda, aforozu gerektiren suçlardan bazıları şu şekilde tesbit edilmiştir: İmandan dönmek; sapık bir mezhebe mensup olmak veya dalâlete sapmak (md. 1364); papaya saldırıda bulunmak (md. 1370); kutsal eşyayı saygınlığına yaraşmayan yerlere atmak yahut bulunması gereken yerden başka bir yere nakletmek veya gizlemek; bu davranışları kutsal şeyleri tahkir etme gayesiyle yapmak (md. 1367); günah çıkaran kimsenin doğrudan doğruya dinî nitelikteki sırrı ifşa etmesi (md. 1378); çocuk düşürme suçuna yardımcı olmak (md. 1398) (bk. Code de Droit Canonique, s. 237-242). Aforoz, en ağır şekliyle de olsa, kiliseden tamamıyla atılmak demek değildir. Bu cezaya çarptırılan kimse esas itibariyle yine kilisenin üyesidir. Ancak Evharistiya âyini ve diğer dinî âyin ve merasimlere katılmaktan, kilise üyesi olmanın sağladığı faydalardan mahrum bırakılır. Bundan dolayı aforoz edilen kimse günahını kabul edip pişmanlık gösterirse affedilir ve tekrar eski haklarına kavuşur. Ortodoks ve Ermeni kiliselerinde de aforoz cezası vardır. Protestanlık’ta, Katolikler’deki kadar ağır olmasa da, dinî bir disiplin vasıtası olarak bu ceza özellikle Kalvinci kiliselerde mevcuttur. Evharistiya âyininden atılma, günah çıkarma hakkının belli bir süre kaldırılması, kilise kütüğünden silinme ve Protestan mezarlığına gömülmeme aforoz cezasının sonuçlarıdır.

Aforoz cezası, Hıristiyanlığın ilk zamanlarından başlayarak dinî akîdeden sapanlar ile büyük günah işleyenlere verilmiş, bilhassa Ortaçağ’da papaların ve piskoposların elinde siyasî otoriteye karşı bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. Hıristiyan mezheplerin birbirlerini aforoz etmelerine de rastlanmıştır. Katolik kilisesi 15 Temmuz 1054’te Ortodoks kilisesini aforoz etmiş (bk. Olivier Clément, s. 12) ve bu aforoz 7 Aralık 1965 tarihine kadar devam etmiştir.

İslâm cemiyetinde, kilisenin fonksiyonunu icra eden bir kurum ve buna bağlı olarak ruhanîler veya din adamları sınıfı bulunmadığı gibi aforoza benzer bir uygulamanın varlığı da söz konusu değildir. İslâmiyet’te, işlenen suç hangi türden olursa olsun, mahkemelerden başka suçluya ceza verme yetkisine sahip bir zümre yoktur. İslâm hukukunda belirlenen cezalar arasında bir müslümanı dinî görev ve ibadetlerinden mahrum bırakma veya toplumdan tecrit etme gibi bir ceza da bulunmamaktadır.

Rab İsa Mesih'i sevmeyen biri varsa, o Anathema Maranatha olsun. - KORİNTLİLER 16:22

 


Özel günler ve anlamları

Noel(25 Aralık - 6 Ocak) : Noel, her yıl 25 Aralık tarihinde İsa'nın doğumunun kutlandığı Hristiyan bayramıdır. Ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milat Yortusu olarak da bilinir.

Günümüzün Noel kutlamaları Hristiyan ülkelerde oldukça renkli geçer. Noel hazırlıkları aylar öncesinden başlar. Hristiyanların İsa'nın doğumunu bekledikleri döneme advent dönemi denir ve 24 penceresi olan advent takvimleri hazırlanır. Bu takvimlerde her pencerenin ardına resimler veya şekerlemeler gizlenir, her gün bir tanesi açılır. Bazı ülkelerde advent mumları yakılır.

Noel'den önce okullarda İsa'nın doğumunun canlandırıldığı oyunlar sahnelenir. Bu oyunlarda İsa'nın bir ahırda dünyaya gelişi ve doğudan gelen üç müneccimin İsa'ya hediyeler getirmesi canlandırılır. Kiliselerde ve sokaklarda çocuklardan ya da yetişkinlerden oluşturulmuş korolar Noel ilahileri söylerler. İnsanlar Noel'den önceki özellikle hafta sonlarında Noel partileri verirler.

Noel ağaçları süslenir, ışıklı ev, bahçe, cadde süslemeleri yapılır. Hediyeler alınır, tebrik kartları verilir ve Noel arifesinde Noel Baba'nın gelişi simgesel olarak canlandırılır.

Birçok ülkede 25 Aralık öğleden sonrası Noel yemeği hazırlanır ve aile fertleri masa etrafında bir araya gelirler. Noel yemeği ülkeden ülkeye farklılık göstermekle beraber en yaygın olanı kızarmış hindi ve sosistir. Bazı ülkelerde tatlı olarak yemekten sonra sunulan kekin (Noel pudingi) üzerine brendi dökülerek tutuşturulur.

Çocuklar Noel'den uzun zaman önce Noel Baba'ya mektuplar yazarak istedikleri hediyelerin listesini yaparlar. Kent merkezlerinde ve alışveriş merkezlerinde kurulan temsili Noel Baba kulübelerinde, Noel Baba'nın kendisi ya da elfleri kılığına girmiş görevliler Noel'den önce çocukların isteklerini dinler ve mektuplarını Noel Baba'ya iletmek üzere toplarlar. Noel arifesi gecesi evlerde Noel Baba ve geyikleri için yiyecekler bırakılır. ABD'de yaygın uygulama süt ve kurabiye bırakmaktır.

Noel günü Noel Ağacı'nın altına bırakılmış hediyeler alınıp verilir. Küçük çocuklar için dev çorapların içine hediyeler ve şekerlemeler konur. Çocuklara bu hediyeleri Noel Baba'nın getirdiği söylenir.

Kül Çarşambası(Paskalya'dan yaklaşık 6,5 hafta önce) : Çağdaş Katolik Kilisesi'nde Kül Çarşambası'nda cemaatin alnına külden haçlar çizilir, bu sırada rahip “Tövbe et ve Müjde’ye inan” ya da “Topraktan geldin ve toprağa döneceksin” der. Bu küller, bir önceki Palmiye pazarında (Mesih’in Kudüs’e girişi bayramı) yakılan yaprakların külleridir. Kül Çarşambası Anglikan, Lutheran ve bazı Protestan kiliselerinde de kutlanır. Doğu Ortodoks kiliselerinde ise Oruç dönemi pazartesi günü başladığı için Kül Çarşambası yoktur.

200px-Crossofashes.jpg

 

Alna çizilen külden haç

Hristiyanlar külü tövbenin dışsal bir işareti olarak kullanmaya devam etmişlerdir. Örneğin; Tertullianus günah çıkarmanın çula sarınıp külde yatmakla bir yapılması gerektiğini söylemiştir. Tarihçi Eusebios bir mürtedin Papa Zephirinus’a kendisinin topluluğa yeniden alınması için yalvarırken kendisini külle sıvadığını yazmıştır.

Roma İmparatorluğu'nda tövbekârlar kefaret dönemine Oruç döneminin ilk gününde başlıyorlardı. Çuldan elbiseler giyiyorlardı ve üzerlerine kül serpiliyordu. Paskalya'dan önceki son perşembe olan Kutsal Perşembe gününe kadar Hristiyan toplumundan uzak duruyorlardı. Bu gelenekler 8-10. yüzyıllarda terkedildi ve sadece kül geleneği, ayinlerde tüm cemaatin alnına kül sürme şeklinde yaşatıldı.

Sadece tövbekârların değil ancak oruç dönemi öncesi tüm Hristiyanlara kül sürülmesi geleneğini Papa I. Gregorius’nun başlattığı düşünülmektedir (yaklaşık 540-604). Ve onuncu yüzyılın sonundan itibaren ise batı Avrupa’da tüm inançlılara oruç dönemi öncesi kül sürülmesi gelenek haline gelmiştir. 1019 yılında Papa II. Urbanus tarafından bu gelenek Benevento Konsili'nde evrensel hale getirilmiştir.

Ambrosian Riti’nde (Katolik Kilisesi'ndeki birçok ayingeleneğinden birisidir.) küller kutsanır ve inananların alınlarına kül çarşambasında değil, Oruç dönemi içindeki ilk Pazar ayininin sonunda sürülür, bu ritte oruç dönemine de ertesinde yani pazartesi günü başlanır.

Sakramentlere ilişkin genel tutumundan farklı olarak Katolik kilisesi, Katolik olmayanların, hatta vaftiz dahi olmamışların, alınlarına kül çizilmesine izin verir.

Paskalya(22 Mart ile 25 Nisan arasına denk gelen bir pazar günü) : İsa Mesih'in çarmıha gerilmesinin 3.gününde dirildiği için kutlanır, Doğu ve Batı kiliseleri arasında farklılıklar olmakla beraber, Paskalya dönemi yaklaşık olarak mart sonundan nisan sonuna kadar olan dönemdir. Her sene sabit bir tarihte gerçekleşmeyen ve dünya kiliselerinin çoğunda pazar günü kutlanan Paskalya Günü ise, Kıyam Yortusu, Diriliş Pazarı ya da Diriliş Günü olarak da adlandırılır.

Paskalya tüm Hristiyanlar tarafından kutlanır. Yaygın olarak kiliselerde düzenlenen ayinlerin dışında, kutlandığı ülkeye göre değişik gelenekler vardır. Bunlar arasında en yaygını şahısların birbirine genellikle çikolatadan yapılan Paskalya tavşanı ve Paskalya yumurtası hediye etmesidir.

Paskalya, perhizle geçen beş haftalık (Büyük Perhiz) bir hazırlık dönemi ile son haftayı (Kutsal Hafta) kapsar. Paskalya Günü'nde (Diriliş Günü) sona erer.

Paskalya Günü için evlerde özel çörekler (Paskalya çöreği) yapılır; haşlanmış yumurtalar boyanır; mumlar yakılır; dualar okunur.

Süryanilerin temmuz ayında kutladıkları Meryem Ana Paskalyası adı verilen yortu da Paskalya kavramı içine girer.

Katolik Kiliseleri'nde, Paskalya gecesi ayininde yeni ateş kutsanır, Paskalya mumu yakılır; Kitabı Mukaddes'ten bölümler okunur, vaftiz törenleri yapılır. Hristiyanlığın başlangıç döneminde vaftiz törenleri, yılda yalnızca bir kez, Paskalya gününde yapılırdı.

Rum ve Rus Ortodoks Kiliselerinde gece ayinlerinden önce kilise dışında bir ayin alayı düzenlenir. Alay kiliseden çıkarken hiç ışık yakılmaz; dönüşte ise, İsa'nın dirilişini simgelemek için yüzlerce mum yakılır.

Pentakost Pazarı(Paskalya'nın 50.günü):Tarihi değişmekle birlikte, her yıl genellikle mayıs veya haziran aylarına denk gelir. Paskalya'yı takip eden 50'nci günde kutlanır. Bu günün, Hz. İsa'nın öldükten ve göğe yükselişinden sonra tekrar dirildiği ve Kutsal Ruh'un Havarîler'in üzerine geldiği gün olduğuna inanılır. Hristiyanlığın dünyaya karşı vazifelerinin başladığı gün olarak kabul edilir.

Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Pentikost, Paskalya'dan sonraki 50 gün boyunca kutlanıyordu. Vaftizler bu dönemin başında ve sonunda gerçekleştiriliyordu. Zamanla Kuzey Avrupa'da Pentikost döneminin sonu, yani günümüzdeki Pentikost Yortusu zamanı, vaftiz için daha çok tercih edilen bir zaman hâline geldi. İlk defa İngiltere'de bu gün, vaftiz olanlar tarafında giyilen beyaz kıyafet nedeniyle Beyaz Pazar adıyla (İngilizce: White Sunday, zamanla Whitsunday ve Whitsun) kutlanmaya başladı. Bu isim hâlen Anglikan Kiliseleri'nde kullanılmaktadır.

Azizler Günü(Cadılar Bayramı) (1 Kasım) : Azizler Günü, Hristiyanlıkta bilinen ve bilinmeyen tüm azizlerin anıldığı kutsal gün. Batı Kiliselerinde 1 Kasım'da, Doğu Kiliselerinde Hamsin'den (Pentekost) sonraki ilk Pazar günü kutlanır.

Kökeni kesin olarak bilinmemektedir ancak Ephraam Syrus'a göre (yak. M.S. 373) Doğu Kiliselerinde 13 Mayıs, Şehitler Günü olarak kutlanırdı. Papa IV. Boniface 13 Mayıs 609 tarihinde Roma'daki Panteon tapınağını Kutsal Bakire ve tüm şehitlere adanmış bir kilise haline getirdi. Papa III. Gregor (731-741) döneminde azizler de şehitlerle birlikte anılmaya başlandı ve Roma'daki Aziz Petrus Şapeli 1 Kasım'da tüm azizlere adandı. İngiliz teolog Alcuin'in 800 yılına ait kayıtlarında 1 Kasım, Azizler Günü olarak geçer. 9. yüzyıla ait bir takvimde de aynı kayda rastlanır. 837 yılında Papa IV. Gregor bu günün kilise genelinde kutsal bir gün haline getirilmesini sağladı. Ortaçağ İngiltere'sinde bu gün "All Hallows" (Tüm Azizler) festivali olarak bilinirdi ve arifesinin gecesi de "Halloween" (Azizler Gecesi) olarak kutlanırdı.  Halloween günümüzde Batı dünyasında yaygın olarak kutlanan bir bayramdır ve Türkçede Cadılar Bayramı olarak bilinir.
 
Sakramentler

Vaftiz: Hristiyanlığın kabulünün ikrarı.
Efkaristya (Kinonia - komünyon): Ekmek ve şarap ayini.
Güçlendirme gizemi (Krizmasyon): Elçisel kilise geleneği, Kutsal Ruh ile güçlendirme.
Tövbe ve Günah İtirafı: Ruhani kişiye, işlenmiş olduğu günahı itiraf etme, tövbe etmek.
Yağ sürme: Hasta yağı ve ölüm halindekileri kutsama.
Ruhbanlık: Rahiplik, Tanrı'ya ve kilise topluluğuna hizmet etmek için kendini adamış kişiler, ruhani görevliler.
Evlilik: Evlilik antlaşması.


Kullandığım Kaynaklar: Mahmuy Aydın - Hristiyanlık , Tyanalı Apollonius - Aytunç Altındal, Wikipedia.

Rehber tamamen bana aittir, izin almadan kullanmak yasaktır. Boş olduğum sürece rehbere eklemeler yapacağım(giyim, ölüm, öğretiler vb.) daha bir sürü eklenmesi gereken şeyler var.

tarihinde HighFeel tarafından düzenlendi
  • 2 hafta sonra...
gönderildi

Karakteriniz İrlanda veya İtalya, Latin kökenli bir Amerkikan ise katolik rolü yapabilirsiniz fakat her önüne gelenin katolik rolü yapması saçma. Zaten Amerika'yı kuranlar papalığın baskısından kaçanlar ve Almanya'daki protestanlar ve İngiltere'deki anglikan kilisesi mensupları. 

Görüşmeye katıl

Şimdi yayınlayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Bir hesabınız varsa, şimdi oturum açın.

Misafir
Bu konuyu yanıtla

×   Yapıştırdığınız içerik biçimlendirme içeriyor.   Biçimlendirmeyi Temizle

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömüldü.   Bunun yerine bağlantı olarak görüntüle

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    • Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Terms of UseGizlilik Politikası