Jump to content

Hans Gunter


Guardian

Önerilen İletiler

  • VIP
Oluşturuldu: (düzenlendi)

 

 

 

1.png

 

 

 Yakın geçmişte bazı olaylar yaşadım. Çevreme her ne kadar farklı yansıtsam bile, olaylar bilindiği gibi değil. Gerçeğin bilinmesinden utanç duyuyorum belki de, bu yüzden gizliyorum gerçekleri. Sadece utanç da değil; korku, öfke, nefret, pişmanlık. Çoğu zaman kafamdan yok ediyorum o tarihi, bir barda; bir kafede, bir pubda hatta akademi eğitimine girdiğim günlerde bile, çoğu zaman yok ediyorum o anıyı. Un ufak ediyorum, yok olmasını istiyorum. Fakat her gece parçalar tekrar birleşiyor.
  Uzun süren mesai saatleri, fritözden patates çalmak, hamburger hazırlarken yapılan ufak sapıklıklar; klasik McDonald's personeliydim. Ne bir fazla ne bir eksik. Ha, bir de kız arkadaşım vardı. Leslie. Ortalama bir yaşantıydı. Bazı günler işe gitmiyordum, o günlerde parayı Leslie ile yiyordum. Bazen Leslie'nin parasını yiyordum. Arada bir sevişiyorduk, bazen o ders çalışırken onu dinliyordum. Üniversite okuyordu, kafası çalışan; geleceği parlak bir kızdı. Klasik sevgiliydik işte. Çok seviyordum onu. Onun da beni sevdiğinden emindim.
  Vardiya bitmişti, personel odasındaki tuvalette üzerimi değiştirip arka kapıdan dışarı fırlamıştım. Bana benzeyen, sıska fakat davudi sesli bir adam çıktı karşıma. "Seninle kısa konuşacağım Jones. Kardeşimle yaşadıklarını biliyorum, hoşlandığı başkası var. Seninle artık görüşmeyecek. Mesaj atmaya, aramaya çalışırsan doğduğuna pişman ederim seni."
  Neydi bu? Koduğumun sıskası bana posta mı koyuyordu? Abisi olduğunu bilmiyordum. Babasını o da tanımıyordu. Annesi ise üç kuruş için her şeyi yapabilecek bir tipti. Fakat abisi olduğunu bilmiyordum, Leslie'nin. Konu bu değildi. Bu postayı koyduktan sonra bir arabaya binip gitti. Korkmadım, Leslie'ye mesaj yazıp durumu anlattım.
  Bir kafede buluştuk, bana içerisinde bulunduğu durumdan bahsetti. Leslie'nin annesi ve doğal olarak abisi, abileri? benim gibi parası olmayan adamla birlikte olmasını istemiyordu. Leslie utanç içerisinde bana bunları anlattı. Benimle gerekirse başka şehre kaçabileceğinden, geride kalan her şeyi unutabileceğinden bahsetti. Buz kestim. Tüylerim diken diken oldu. Hayatımda bir kez radikal bir karar verip, liseden sonra anne ve babam ile birlikte yaşamayı bırakıp başka bir eyalete geldim. Fakat bunu bünyem kaldıramazdı. Aldığım ilk radikal kararda patlamıştım. Anne ve babamın yanından ayrılmak hayatımı mahvetmişti. Üniversite okumamak, millete hamburger yetiştirmemi ve hatta bazen tuvalet temizlememi sağlamıştı. Bu kadar büyük bir teklif karşısında zihnim durdu, karar veremedim. Sustum.

 

"Öyle bir an gelir ki tüm kararlar kötüdür; sorun, sonradan en az pişman olacağın kararı bulup seçmektir.
Amin Maalouf

 

2.png

 

  Amin Maalouf ne güzel söylemiş, değil mi? Asıl sorun, sonradan en az pişman olacağım kararı seçmekteydi. Seçemedim. Leslie'den zaman istedim. Bir süre görüşmemeyi istedim. Bir yolunu bulacağımı söyledim.  Fakat dayanamadık ve görüştük. Mesajlaşmaya devam ettik. Sanki abisi beni hiç tehdit etmemiş gibi ilişkimizi sürdürmeye devam ettik. O gün hiç olmamış gibi davranmaya devam ettik.
  Ta ki, bir hafta sonrasına kadar. Yine bir iş çıkışı, pantolonumu kıçıma kadar çekip arka kapıdan fırladım. Elimde bir hamburger, ilk ısırığı almak için pakedini açıyordum, ağzıma bir yumruk yedim. Feleğim şaştı. İki kişi kollarıma girip benimle birlikte bir yere yürüdüler. Bir yer dediysem, çalıştığım yerin on metre ilerisi. Hafiften kendime geldiğimde birisi boğazımdan tutmuş, diğer üçü arkada dikilmiş haldeydiler. Evet evet, boğazımdan tutan Leslie'nin abisiydi.

  Kallavi bir yumruk, birkaç yüz tane tekme, tükürük, aşağılayıcı konuşmalar, küfürler. Sonuç, nefes darlığı, yüz ve boyun bölgesinde sinir hissizliği, acı, ağrı. Dört kişi karşıma dikilmiş, bağırıyorlardı. Hiçbir şey anlamıyordum. Fark ettiğim tek şey ağzıma gelen kan tadıydı. Bağırmaya devam ediyorlardı fakat onları anlamadığımı söyleyecek gücüm bile yoktu. Elimi kaldıramıyor, gözlerini açamıyordum. Acı hissediyordum, ağrı hissediyordum. Ağlıyordum. Biraz gücümü toplayıp gözlerimi açtım. Leslie ile zaten görüşmeyi bıraktığımı söylediğimde bize maval okuma diyerek tekrar saldırdılar. Hafiften gözlerimi tekrardan açtım, abisi tekrardan uyardı. Öldüreceği ikinci insan olabilirmişim. İçimi hiçlik kapsadı. Sevdiğim kadın ile görüşemeyecektim. Ona ne söyleyecektim? Sürekli geçiştirdim onu. En az pişman olacağım karar; şehirden onunla birlikte kaçmak olacaktı. Fakat hata yaptım, yanlış seçeneği seçtim. Benim için oyun bitmişti.

  Ertesi gün iş yoktu. Akşama kadar sızlanarak yatakta döndüm durdum. Hastaneye gitsem, olayı açıklayamazdım. İş günü geldiğinde iş kıyafetlerimi paketleyerek McDonald's yolunu tuttum. Süpervizörüm ve müdürüm kapıda sigara içiyorlardı. Günaydın dedim ve içeri ilerledim. Kaltak süpervizör kolumdan tuttu. Damızlık müdür ise elimdeki çantayı aldı. Defol dedi. Hiçbir şey anlamadığımı, ne olduğunu sordum. Kovuldun dedi, git dedi. Gelme dedi. Sesimi çıkaramadım. Sabahın altısında yürüyerek, hatta sürünerek eve geri yürüdüm. Yattım yatağa, düşündüm. İkinci bir yanlış karar vermemek için düşündüm. Leslie mesaj atıyordu, arıyordu hatta. Cevap vermedim. Görmezden geldim. Bir hafta boyunca depresyonla karışık ev hayatı yaşadım.

  Aradan bir hafta geçmişti. Yağmurlu bir gece yarısı, taksi çağırıp evinin önüne gittim. Telefonla onu aradım ve montunu giyip arka pencereden arka sokağa gelmesini, onu orada taksi ile beklediğimi söyledim. Kaçıyor muyuz diye sordu. Sadece montunu giyip gelmesini söyledim. Geldi, taksiye bindik. Taksiciye sahile sürmesini söyledim. Sahile yakın bir yerde indik, Leslie sürekli sorular soruyordu. İskeleye kadar elinden tutup yürüdüm, iskelenin ucuna geldiğimizde elini bırakıp karşıma aldım. Ayrılmamız gerektiğini, abileri yüzünden çok ağır dayak yediğimi ve işten kovulduğumu söyledim. Şehirden kaçma teklifini yine sundu bana. Yapamazdım, kaçamazdım. Söylemeye dilim varmıyordu. Ona bunun doğru olmayacağından bahsediyordum sadece. Cesaretsizliğimden, korkumdan kaçamadığımı söyleyemiyordum. Sözümü bitirdiğimde yere bakıyordu. Başını kaldırıp birkaç saniye bana baktı. Yürüyerek benden uzaklaşmaya başladı. Dur diyemedim, gitme diyemedim. Ağzım kelepçelendi. Tam anlamıyla boşluğa düştüm. Oyuncu ben, senarist ben ve maalesef yönetmen ben.

 

3.png

 

  Benim için yeni bir sayfa açılıyordu. Leslie’den sonra elbet kız arkadaşı girişimim olmuştu. Birkaçından biber gazı yemiştim. Eline güvenenler tokat atmıştı. Olmamıştı, sarı sevmiyorlardı herhalde. Değişim dedim, değişmek istedim. Hayatımda ilk defa insanlar tarafından takdir edilmek, başarılı olabileceğimi görmelerini istedim. Niyetim mahalledeki Rebecca Hala’dan “afferin evladım.” elde etmek değildi. Niyetim, bu kadar vasıfsız bir göt oğlanının her şeye rağmen bir şeyler başarabileceğini göstermekti. Tüm bunların bir Elon Musk ve Steve Jobs belgeseli izledikten sonra aklıma gelmesi de işin cabası.

Evet evet.. Polis olmayı planlıyorum. Hayatın olağan akışı beni nereye götürecek bilmiyorum. Sanırım yeniden başlıyoruz.

 

tarihinde Guardian tarafından düzenlendi
  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

  • VIP

a

Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

Misafir
Bu konu kilitlenmiş, mesaj gönderemezsiniz.
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    • Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Terms of UseGizlilik Politikası